Kültür Bakanlığı Sinema Film destekleriyle ilgili sektörde çok sayıda şikayet var. Hemen hepsinin benzer şikayetleri dile getirmesi doğruluk payını artırırken, "Acaba devlet o konuda da bir araştırma başlatır mı" beklentisine soktu. Ben de bağımsız yönetmen olarak çektiğim filmimle ilgili benzer şeyler yaşasam da, sırf ''Bak kendi filmi için yazmış'' demesinler diye ''Bu konudaki tecrübelerimizi başka bir yazıda anlatacağız'' diyerek yazıyı ileri tarihlere atmıştım. Burada biraz değineceğim. Devamında ise TV100'den Fuat Uğur'un benzer konuları çok detaylı ele aldığı yazısını paylaşıyorum.
KÜLTÜR BAKANLIĞI SİNEMA FİLM DESTEKLERİ NEYE GÖRE BELİRLENİYOR
30 yıldır her işimi kendim yaptığım gibi filmimde de hiçbir destek beklemeksizin kendi paramla çekimleri 6 ülkede tamamladım. 2024 Haziran ilk haftasında da sinema filmimin montajını bitirerek hazır hale getirdim. Kültür Bakanlığı'na resmi prosedürler ve ''İlk film başvuru'' evraklarımı da sırf usule uygun olsun diye ilettim. Çünkü zaten film bitmişti. O yüzden beklentim de yoktu. Aynı gün aniden babam vefat edince acilen Antalya'ya gittim. Tanınan bir aile olduğumuz için telefonum hiç susmuyordu ve nerdeyse 1 ay süreyle gelen gidenimiz çok oldu ve inanılmaz meşguldüm. Bu süreçte filmimle ilgili Kültür Bakanlığı'ndan bir kaç defa telefon ve ardından mailler geldi. İstanbul dışında olmama rağmen o kadar yoğunluk ve üzüntü içerisinde Bakanlık'tan ne istedilerse tüm evrak vs. yerine getirdim ve eDevlet'ten de gerekeni yaptım. Cenaze sürecinde bunun ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz. Ben kendi üzerime düşen her şeyi yerine getirdim.
Başta söylediğim gibi sadece resmi prosedür için evrak göndermiştim ve en ufak bir beklentim yoktu. Belki neden? diyeceksiniz. Çünkü Bakanlık destek verirken muhalif arkadaşlara çok önem veriyor. Onlar topluyorlar bütün destekleri. Bize bir şey düşmeyeceğini adım gibi biliyorum. Zaten filmi çekip bitirmişim. Birine güvenip iş yapacak olsaydım o iş bitmezdi. Neyse işte bütün evraklarım hazırdı. Aklımda Bakanlık da yoktu zaten. Cenaze ve taziyeler derken hiç bir şeyi düşünecek değildim.
Kısa süre sonra Kültür Bakanlığı'nda görevli kişi aradı ve dedi ki; ''Lütfen başvurunu geri çekebilir misin?'' O yoğunlukta; ''Tamam'' demiş bulundum ama iptal edecek vakit olmadı. Bakanlık görevlisi 2 gün sonra tekrar aradı: ''Başvuruyu çekmemişsiniz. Lütfen e devletten geri çekin'' deyince benim jeton düştü. Dedim ki; ''Koskoca devlet resmi bir yazı gönderip, filminizi değerlendirmeye xxx sebeplerle alamıyoruz'' demiyor da, telefonla arayıp ''Lütfen geri çekin mi diyor? Benim ailem 40 yıl devlete yönetici olarak hizmet etti. Böyle evraksız iş mi olur. Yarın bir gün ben film başvuruları konusunu dile getirsem, 'Başvurusunu kendi geri çekmiş' diyeceksiniz. Olmaz öyle iş. Ben geri çekmiyorum. Resmi yazıyı gerekçesiyle birlikte bana gönderin'' dedim. Bakanlık görevlisi susup kaldı ve görüşmemiz bitti. Bir gün sonra yeniden aradı: ''Zafer Bey, biz başvuruyu gündeme aldık. Fakat xxx evrakları vs. yollayın'' dedi. Önceden yollamış olduğum evrakları yine gönderdim. Düne göre ne değişmişti de tekrar gündeme alındı acaba! Bütün bunlar benim babamın cenaze ve taziye sürecinde oluyor.
Hiç bir şeye kızmıyorum da, devletin çatısı altında görev yapıp da işini düzgün yapmayan insanlara kızıyorum. Biz babamızdan ''devlet'' nedir çok iyi öğrendik. 40 yıla yakın devlete yönetici olarak hizmet eden rahmetli babamın odasına çocukken girdiğimde A4 kağıdı ve kalem alıp bir şeyler karaladığımda babam ne diyordu biliyor musunuz: ''Oğlum o kağıt kalem devletin. Kırtasiyeden sana alalım onları karala. Devlet malı özel kullanılmaz'' diyordu. Bazılarınız şimdi diyordur ki, ''Yahu altı üstü kalem kağıt. Ne olacak çocuk alıp karalasa.'' Devlet malı nedir bilirsen, bal gibi olur işte. Bu benim hep aklımdadır ve iş hayatım boyunca da örnek aldığım harekettir.
Sonuç olarak film başvurumuz alındı. Eşime dedim ki: ''Formaliteden aldılar. Hiç bir sonuç çıkmaz.'' Aynen de öyle oldu ama en azından değerlendirmeye almışlardı değil mi? ''Yok o da öyle değil.'' Filmimiz değerlendirmeye alınanlar listesinde olmadığı gibi, bir sonraki yılın listesinde de adı geçmiyor. Şimdi anladınız mı devletin A4 kağıdını özel keyfine göre kullananların neler yapabileceğini! İşte bu yüzden o kağıt kalem önemlidir.
Örnek olsun diye kendi yaşadıklarımdan bir şeyler anlattım. TV100'den Fuat Uğur da bizim anlatacaklarımıza paralel konuları bizden önce dile getirdiği için, çok sayıda meslektaşım dertlerini kendisine anlatmış ve harika bir yazı dizisi ortaya çıkmış. Benim fazlasını anlatmama gerek bırakmayan o yazı dizisini birebir yayınlıyorum. Çok değerli bilgiler vermiş. Sektörde neler dönüyor anlayın. (Yeni gelişmelerde haberimiz güncellenir. @fortunaTV sosyal medya hesaplarımızı takip et, haberi ilk duyan sen ol)
SİNEMA YAPIM ŞİRKETLERİ VE KAST AJANS SORUŞTURMASI
FUAT UĞUR'UN YAZISI: ''KARTELLEŞEN DİZİ ŞİRKETLERİ VE OYUNCU AJANSLARININ MAMA'LARINA BASKIN''
Rekabet Kurumu müfettişleri eş zamanlı baskınlarla yapım şirketleri, dağıtımcılar, dijital pazarlama şirketleri dâhil olmak üzere pek çok şirketin bilgisayarlarına telefonlarına el koydu. Bu şirketlerin her birine soru setleri gönderildi ve kendilerinden eksiksiz, doğru yanıtlar vermeleri istendi. Bu arada 2019 ve 2024 yılları arasında yaptıkları tüm yurtdışı satışların sözleşmeleri, faturaları ve oyuncu kontratları da talep edildi. Ayrıca oyuncu ajanslarına ve menajerlik firmalarına da operasyonlar düzenlendi. Bilgisayarlarda anahtar kelimelerle aramalar yapıldı.
Yapılan baskınların ve incelemenin sebebi, dizi sektöründeki yapım şirketleriyle oyunculuk ajanslarının ve menajerlik firmalarının, Rekabet Kanunu’nun 4. ve 6. Maddelerini ihlâl ederek, kartelleşmeleri ve piyasadaki hâkimiyetlerini kötüye kullanmakla suçlanmaları. Kanunun 4. maddesi “Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar”, 6. maddesi ise “Hâkim Durumun Kötüye Kullanılması” başlığını taşıyor. Bu başlıklar bile fotoğrafı net biçimde ortaya koyuyor. Böyle olacağı belliydi.
Magazin Yazarı Birsen Altuntaş’tan bu haberi okur okumaz Rekabet Kurumu’ndan biraz araştırma yaptım. Aldığım istihbaratlara göre, baskınlar sonucu elde edilen belge, bilgi ve bulgular büyük bir titizlikle inceleniyor. Henüz inceleme safhasında ve soruşturmaya geçilmiş değil ancak deliller bir hayli güçlü ve sonuçları olacak gibi görünüyor. Bu ise bir kartelleşmeye ve serbest piyasa kurallarının ihlal edildiğine; yani yeni piyasa oyuncularının bu sektöre girmelerini engelleyen, serbest rekabeti tamamen ortadan kaldıran bir düzenin varlığına işaret ediyor.
BAĞIMSIZ YAPIMCIYA VE PROJE SAHİPLERİNE HAYAT HAKKI YOK
TRT dahil, ATV, SHOW TV, STAR, KANAL D, NOW TV vb. tüm televizyonlarda, Netflix, Tabii, Disney, Blutv, Exxen gibi dijital platformlarda, hep aynı yapım şirketleri, birbirine benzer konular, benzer yüzler, oyunculuk ajanslarındaki “mama” ların kuklası haline getirilmiş kadın ve erkek oyuncular. Ve tabii ortada dönen milyarlarca liralık ciro.
Bağımsız yapımcıya, proje üretimine, ajansın emrine girmemiş oyuncuya hayat hakkı tanımayan bu piyasa yapıcıları, öyle bir kara düzen kurmuşlar ki aynı zamanda televizyon ve dijital platformların köşe başlarını tutmuş yöneticilerle de “iş” tutarak sacayağını tamamlıyorlar. Aralarındaki ilişki tamamen al takke ver külah üzerine. Bu anlamda bağımsız yapımcıların bir televizyon ya da dijital platforma proje kabul ettirmesi imkansızın da ötesinde. Adeta bir mafya sistematiği var.
Diyelim elinizde bir proje, dizi ve yapımlarla ilgili bir televizyon ya da dijital platform yöneticisine gittiniz. Program ya da dizi projenizi, sinopsis ve senaryolarınızı titizlikle hazırladığınız dosyanızla birlikte sundunuz. Genellikle dosyanıza bakmaya bile tenezzül etmezler. Çünkü onların gözü, aralarında “duygusal” bağlar olan yapım şirketlerinden gelecek dosyalardadır. Zaten yemeklerde bir araya gelip neler yapacaklarını oralarda konuşurlar, yapım şirketi o konuşmalar doğrultusunda dosyasını gönderir, televizyon yöneticisi de projeyi yayın kuruluşunun icra kuruluna sunar ve ballandıra ballandıra anlatarak onaylanmasını sağlar.
PROJENİZİN ÇALINMASI İŞTEN BİLE DEĞİLDİR
Eğer bağımsız yapımcı ya da senarist es kaza onları aşıp patrona ulaşırsa, hiçbir şeyden anlamayan patrona söz konusu yöneticinin cevabı “Efendim çok acemice ve kötü hazırlanmış bir proje, zaten kesinlikle tutmaz” şeklinde olur. Dünyanın en güzel fikrine bile sahip olsanız orayı aşamazsınız. Hatta bazen şöyle olaylarla karşılaşabilirsiniz. Projenizdeki ana fikir bu televizyon yöneticisi tarafından ilişkide bulunduğu ve en sevdiği yapım şirketinin patronuna iletilmiştir bile. Sonra bir bakarsınız, senaryonuz bambaşka bir adla ufak tefek değişikliklerle bir dizi olarak televizyon ekranlarında. Bu türden hırsızlıkların ve ahlaksızlıkların yüzlerce örneğini televizyon tarihinde yaşadık, halen de yaşıyoruz.
E.OTİK ABDEST ALMA SAHNELERİNDEN EN.ESTE; DEĞİŞEN BİRŞEY YOK
Öte yandan bir iki farklı proje dışında ortaya konulan eserler genellikle aynı. Aldatmanın her türlüsü, zehirli ilişkiler, çıplaklık, en.este varıncaya dek enfekte edilen aile kurumu… Yeni sezonun dizilerine bakıyorum, aynı basmakalıp konular, tek tornadan çıkmış kızlarla oğlanlar, Pamukkale travertenlerindeki suların içinde e.otik abdest alma sahneleri, başhekim rolünde neredeyse çıplak gezen oyuncular ve aklınıza gelebilecek her türlü abukluk. Yine otantik Mardin ve Urfa konakları, İstanbul burjuvazisinin hayatı diye sunulan komedi, geleneklerin kol gezdiği ortamlarda yarı çıplak gezen kızlar, afili oğlanlar… Saymakla bitmez. Seyircinin kalite skalasını her geçen gün daha da aşağıya indiren, ucuz ve berbat senaryolarla çekilen bu dizilerdeki oyunculuk seviyesini ise ihtiyaca binaen rol vermek zorunda kaldıkları gerçek kadın ve erkek aktörler yukarıya taşıyor bir parça.
BİLGİSAYARLARINI TEMİZLEMEK İÇİN HAREKETE GEÇTİLER AMA SÜRPRİZLE KARŞILAŞTILAR
Rekabet Kurumu müfettişleri bu baskınları aslında haberli olarak yaptılar. Gösterilen nezaketi fırsat bilen yapım şirketleriyle oyunculuk ajanlarının çok bilmiş yöneticileri ise bilgisayarlardaki “zararlı” bilgileri temizlemeye kalkıştıklarında bir sürprizle karşılaştılar. Bilgisayarlarına uzaktan el konulmuştu bile. Bunu hep yazdım ve yazmaya devam ediyorum. Rekabet Kurumu’nun elinde son derece gelişmiş bir teknoloji var. Şimdiye kadar ki tüm soruşturmalarda, şirketlerin iç yazışmalarına varıncaya dek ortaya dökerek bunu kanıtladılar zaten. Ancak belirtildiği üzere şu anda mesele inceleme aşamasında yürütülüyor. Elde edilen bulgular ve bilgiler doğrultusunda soruşturma safhasına geçecek ve bu aşamada tüm firmalardan savunmaları istenecek.
MAFYA SİSTEMATİĞİNİN ÜÇÜNCÜ SACAYAĞI İSE MEDYA
Sektördeki bu mafya sistematiğinin üçüncü ayağı ise medyada. Medyadaki birtakım yazarlar, muhabirler, yöneticiler de mevcut pastadan geri kalandan kendilerine atılan parçalarla düzene katkılarını sunuyorlar. Misal oyunculuk ajanslarının, yapım şirketlerinin işlerinin haber ya da yazı görüntüsü altında bedava reklamlarını yapmak onların asli görevleri. Gerektiğinde dizilerde öne çıkarılan oyuncularla röportaj yapmak da tabii. Oyunculuk ajansları ve menajerlik firmaları ise ayrı bir kalem ve alem.
OYUNCULUK AJANSININ KUDRETLİ “MAMA” SININ SIKINTISI VE YOZLAŞMA
Özellikle bu sektörü elinde tutan ve öne çıkan birkaç isim var. Aralarındaki en güçlüsü ise oyuncu kılığındaki yeteneksiz ve çapsız kızları adeta MAMA gibi pazarlayan o işkadını. Misal bu kızlardan birinin neredeyse sıfır izlenen bir dizisinin üçüncü sezonunu dijital platformlara yaptırtacak denli güçlü. Kızlardan birini bir eşcinsel şarkıcıyla sevgili gibi lanse edip şarkıcının işadamı sevgilisinden (Görüntüyü kurtarmak için) 5 milyon Dolar tırtıklayan da o. Pek çok oyuncuyu bir şekilde eline geçirmiş durumda. Misal yapım şirketi ondan bir oyuncu mu istiyor, veriyor ama yanında elindeki beş oyuncusunu da oynatması koşuluyla. Kısacası para basıyor.
Ona biat etmeyen hiçbir oyuncu piyasada barınamıyor. Aleyhine iki çift laf eden olursa da onu piyasadan silecek kadar gözü kara davranabiliyor. Şimdi Rekabet Kurumu şirketine baskın yapınca ne yapacağını şaşırıp Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın kapılarını tırmalıyor. Hatta denilen o ki, oyuncusunun çocuk aldırdığı ünlü iş adamından bile bu konuda şefaat dilenmiş. Ama işadamı “Beni bu işe bulaştırma” diyerek kesin ve net biçimde ret cevabı vermiş. Şimdi ne yapacağını bilemez halde yurtdışına gidip gitmemeyi düşünüyormuş. Bekleyelim ve sonuca bakalım.
FAZLA KAZANCIN ÇOK VERGİSİ OLUNCA ZARAR EDECEK BİR ŞEY LAZIM
Ana akım kanallarının prime time (PT) zaman dilimlerinde ve dijital platformlarda bol bol dizileri yayınlanan yapımcılar öyle çok para kazanıyorlar ki ortaya çıkan vergi borçları da haliyle epey yüksek oluyor. Çok para gözlerini döndürüp vergi borçlarından da kurtulmak istiyorlar. Bu durumda ne yapıyorlar peki? Hemen “Büyük prodüksiyonlu” ve festivallerde gösterilecek bir “sanat filmi” çekiyorlar. Bu filmlere sinema ve dizi piyasasında AMORTİSMAN FİLMLERİ deniyor.
Yapımcılar daha çekimler başlar başlamaz ilişkili oldukları ve bol bol yemledikleri “medya mensupları” na “Filanca yapım şirketi filmi için paraya kıydı, şu kadar beton döktü, şöyle dekor yaptı, masraftan kaçınmadı” diye haberler yaptırıyorlar. Tabii hepsi palavra. Öyle bir masraf yok ortada. Tamamen şişirme. Manşetler de hep aynı: “Büyük harcamalarla çekilen sanat filmi” Ama film ne yazık ki(!) “istenen gişe” yi yapmıyor ve işe bakın ki ZARAR ediyor. Bu öyle bir zarar ki dizilerden kazanılan parayı alıp götürüyor(!) ve şirketin yıl sonu bilançosuna da haliyle zarar olarak yansıyor. Bu durumda şirket ne yapsın? Vergisini ödeyemiyor.
Nitekim ardından Yapımcı röportaj veriyor üzgün tonlarda, “Sinemaya aşkımdan bu kadar büyük para yatırdım. Bizlerin kaderi bu” sözleriyle. Siz vah vah diyorsunuz ama yapımcı banka kasasında desteleri sayıyor büyük bir iştahla.
LEŞÇİLERİN GÖREVİ VE İDEALİST BİR SİNEMA YATIRIMCISI KADININ TEZGÂHLA İFLAS ETTİRİLMESİ
Ha bir de LEŞÇİLER var. Siz kanala ya da dijital platforma dizi satıyorsunuz bağımsız yapımcı olarak. Ama yayıncı firma paranızı ödemiyor, siz diziyi yapamaz hale gelince de YAYINCI diziyi ortada dolaşan bir takım LEŞÇİ YAPIMCILARA devrediyorlar ve adamı batırıyorlar. Sinema piyasası da bundan farklı değil. Öyle bir çeteleşme ki bu, Cumhurbaşkanı bile müdahale edemiyor. Cumhurbaşkanı’na kadar bu meselenin gidiyor olması ise zaten başlı başına bir sorun.
BU laf, televizyon ve dijital platform dünyasının merkezindeki ünlü bir yapımcıya ait. Anlatacağım. Dünkü yazımın ardından beni sinema ve dizi dünyasından, medyadan, tanıdığım ve tanımadığım pek çok yönetmen, senarist ve oyuncu aradı. Hepsinin derdi aynıydı. İsimlerini veremeyeceğim. Bu da zaten başlı başına piyasadaki mafyatik yapıya işaret etmekte.
Aksi halde aforoz edilmeleri, sistematik bir yıpratma kampanyasına maruz kalıp ellerindeki küçük, ufak tefek işlerden de mahrum kalmaları işten bile değil. Öylesine bir kara düzen oluşturulmuş ki kendilerinden olmayan, icazet vermedikleri, haracını kesmedikleri hiçbir piyasa oyuncusuna hayat hakkı tanımıyorlar. Ekranlara getirilen dizi ve filmler ise sürekli olarak bir ahlaki erozyonu hızlandırıcı manivela olarak kullanılıyor. Konunun önemi yok. İster Doğu’da, ister Karadeniz ya da Ege’de çekilsin fark etmez.
İKİ KRİTER VAR
Birincisi hikaye ve atmosfer nasıl olursa olsun kadınlar yarı çıplak gezecek. İkincisi ise belli. Başlıktaki “Hayatım bana kimin eli kimin cebinde dizisi getir, başkası satmaz…” lafı, beni arayan ve filmleri Türkiye’de milyonlarca insan tarafından seyredilmiş, yurtdışında tamamen yabancı oyuncularla bir film çekmiş bir yönetmenden alıntı.
Konuştuğum bu yönetmen Türkiye’ye hükmeden büyük yapımcılardan birine gidip “Abi şimdiki diziler iyice çığırından çıktı. Türkiye’de eskiden çok güzel aile filmleri vardı ve milyonlar tarafından izlenirdi. Böyle bir film projem var” diyerek elindeki dosyada bulunan, senaryosunu kendi yazdığı dizinin konusunu anlatmaya davranır. Yapımcı eliyle onu durdurur. Söylediği çok nettir: “Hayatım bana böyle dizi projeleriyle gelme. Bana kimin eli kimin cebinde diziler lâzım. Biz yurtdışına da satıyoruz biliyorsun Türkiye’deki gösterimden sonra.”
Beni bilirsiniz. Türkiye’deki milyonlarca insan gibi seküler yaşam tarzı sürdüren bir insanım. Dindar değilim yani. Ama bu, ülkemizin ortalama ahlaki değerler skalasının altına düşen, hatta yerlerde sürünen bir ahlaksızlık düzenine, güzel geleneklerimizin yok edilmesine, dini değerlerimizin ayaklar altına alınmasına karşı olmayacağım anlamına gelmiyor. Dizilerde gördüğüm ve bu yüzden günümüz hayatına yansıyan durum maalesef bu.
Mesele dizilerde sadece çıplaklıkla ya da kimin eli kimin cebinde konularla çekilmiş konularla da sınırlı değil. Her dizi mutlaka mafyatik tipler, çeteciler, birbirlerini öldürüp duran, kara paranın peşinde koşan, aile bireyleri dahil herkese yalan söyleyip kazık atan ama bundan dolayı da hiçbir bedel ödemeyen, yasadışı yollardan kazanılmış paralarla hikâyelerin içine girmiş olan karakterlerle dolu.
BAĞIMSIZ YAPIMCI YÖNETMENLERİ KARA LİSTEYE KOYUP
REYTİNG YALANIYLA ALAŞAĞI EDERLER
Efendim yurtdışına yapım satıyorlarmış. Orası da ayrı bir muamma. Rekabet Kurumu müfettişleri belirttiğim gibi yurtdışı satış sözleşmelerini istemiş ve bilgisayarlarından gereken bilgileri almışlar bu arada. Sonuçlarını göreceğiz. Öylesine masonik bir yapı gibi bu, aynı zamanda kendi içlerinde KARA LİSTELER de oluşturuyorlar. Bir tanesi, eğer türlü engelleri aşıp şu ya da bu şekilde bir kanalda dizi anlaşması yapmaya görsün. Her yerden engeli yer.
Misal, oyuncu ajansları da onların ellerinde. Yayınlatmak istediğin dizide diyelim ki ünlü isim K.T’u oynatmak istedin. Ama bir bakarsın ki o da bir MAMA’ya bağlı. Senin Black List’e alındığını o da bilmektedir. Öyle bir fiyat çeker ki feleğin şaşar. Hadi diyelim gözünü karartıp tamam dedin. Durun bitmedi. Bu kez “Diğer başroller için şu oyuncularımı da alırsan veririm” diyerek beş tane oyuncu adı sayar sana. Oysa sen o roller için çoktan beğendiğin birkaç oyuncuyla anlaşmışsındır.
Serbest gezen bu yapımcı dizisini her şeye rağmen çekip de yayına soktuğunda ise aniden MEDYA ve REYTİNG ayağı devreye girer. Medyadaki çakalları diziyi ilk bölümden itibaren kötülemeye, üzerinde tepinip hata üstüne hata bulmaya başlar. Daha ileriye gidip dizi başrol oyuncularından birinin defosunu ortaya çıkarıp itibarsızlaştırma kampanyası yürütürler. Reytingde ise dikkat çekmeyecek şekilde alt sıralarda “münasip” gördükleri bir yer bulunur sana.
Tuhaf biçimde Türkiye’de kimileri reyting ölçümlerinin hakkaniyete uygun biçimde yapıldığına inanıyor. Sonuçta dizi en iyi ihtimalle 13 bölümde, normalde ise dört bölümde kaldırılır yayından. Serbest gezen yapımcı, yönetmen ve senaristlerden biri daha böylece sektör mezarlığına defnedilir iflas ettirilerek.
Ama işin ilginç yanı bu masonik ve mafyatik yapının bir ayağı da TRT’de. Kimse kusura bakmasın TRT’deki kripto yapılanma hala çok etkin. Kendilerini bu yapıya sevdirmeye çalışan ve onlarla birlikte iş yaptığı için çok “profesyonelce” davrandıklarını sanan bir yöneticiler kadrosu da iş başında TRT’de. Beni arayan bir yönetmen Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle yurtdışında, tamamen yabancı oyuncularla çektiği filmini TRT’ye satamamış. Tabii adlı bir dijital kanal kurmuş olan TRT de bu bağımsız yapımcı ve yönetmenlerin ipini çekmekten geri durmamış anlayacağınız.
CGV MARS İLE CJ ENM YAPIM DAĞITIM ŞİRKETLERİNE SORUŞTURMA
Rekabet Kurumu, Mars Entertainment Group AŞ ile Cj Enm Medya Film Yapım ve Dağıtım AŞ hakkında ''Sinema gösterim hizmetleri pazarındaki hakim durumunu yapım ve dağıtım hizmetleri pazarında kötüye kullanmak suretiyle Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'u ihlal ettiği'' iddiasıyla yürütülen ön araştırmayı karara bağladı.Ön araştırmada elde edilen bilgi, belge ve tespitleri değerlendiren Kurul, bulguları yeterli bulundu.
HABER: fortuna TV HABER MERKEZİ
MAKALE: Fuat Uğur (TV100)
Fuat Uğur'un TV 100'DEKİ TÜM YAZILARI İÇİN BURAYATIKLA.
Türkiye'nin İLK DİJİTAL TV ᴴᴰ KANALI 1993+ ◉fortunaTVcom medya haber sitesi, 30 yıldır televizyonculuğun ilham kaynağı oldu. ''Medya Habercisi, Yeni TV Kanalları, Yaşam, Sanat, Magazin, Spor, Aktüel'' içerikli alıntısız ve nitelikli özel içeriklerle sektörün gelişimine katkı sağlıyor. Bir tık fazlası için yanıltıcı haber başlıkları ve galerilerle kadınları obje olarak kullanmıyor. Sırları açığa vurmuyor ve arkadan konuşmadan samimiyetle yazıyor. Haber dili yerine, televizyon dergisi formatında serbest yazı stili kullanmaktayız. Televizyon Habercisi, ''Ben Senin Bildiğin Kanallardan Değilim''
►fortunaTV™ ✬ FTV TÜRK ᴴᴰ Türkiye'nin İlk Uluslararası Dijital TV Kanalıᴴᴰ ◉Kuruluş ve İlk Yayın: 1993+ Antalya ◉1996+ İstanbul ►1999+ ABD NYC ►2006+ İSTANBUL ►2024+ Ben Senin Bildiğin Kanallardan Değilim ✬✬✬TELEVİZYON HABERCİSİ✬✬✬ ◉Yönetim Yeri: Mecidiyeköy İSTANBUL ⓦİZLEYİCİ WHATSAPP MESAJ:05315076477 ✆YÖNETİM MEDYA:05325248726 ✉BÜLTEN:ftvturk@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düzgün dille ve itham hakaret içermeyen yorumlarınız, editör onayından sonra yayınlanmaktadır. www.fortunaTV.com