
Sinema dizi film sektörüne emek veren, geceleri gündüze karışarak uykusuz çalışan tüm dostlarıma hakkını teslim ederek başlayalım. Hep aynı yapımcılar, aynı oyuncular, benzer senaryolardan da anlaşılacağı üzere dizi film sektörünü 7-8 yapım şirketi elinde tutuyor. Aralarına kimseyi almıyorlar ve pastayı paylaşıyorlar. ''Kültür Bakanlığı'' milyonluk destekler veriyor bu yapımcılara. O kadar çok büyük paralar dönüyor ki, müsriflikleri de ondan zaten. Yine de doymuyorlar ve belli aralıklarla röportajlar vererek devletten para beklediklerini söylüyorlar.
Teknikteki bazı arkadaşlar bana kızabilir ama herkesin 3 tane asistanı var bazı setlerde. Herkese 3-5 asistan verip çalışıyorlar. Ben 32 yıldır bu sektörde ve hiç bir devlet desteği almadan 6 ülke 8 şehirde film çekmiş biri olarak bunu eleştiriyorum. Gerçekten bu kadar devasa ekiplere ihtiyaç yok. Devlet her türlü desteği sadece onlara verirken, sanki destek almıyorlarmış gibi, ''Para yetmiyor, devlet destek versin'' diyen yalancı yapımcılara bu sözüm. Zaten bütün sektörü örümcek ağı gibi sarıp sinemasından televizyonuna her kapıyı siz tutuyorsunuz. Bütün para da size akıyor. Halen yetmiyorsa, ''Birer asistanı azaltırsın, oyunculara verdiğin ücretleri kısarsın, parayı beğenmeyen oyuncuya yol verip razı olanla çalışırsın'' olur biter. Böyle söyledim diye emekçi hikayesi falan da yapacaksanız 10 tane daha asistan ekleyin ekibe ve dert yanmayın.
Türk dizi ve filmleri dünyanın her yerinde yayınlanıyor ve büyük ilgi görüyor. Yabancı ülkelere dizi satıyoruz diye övünenler, bir dönem Brezilya'dan uzun soluklu saçma sapan dizileri de Türkiye'nin ithal ettiğini unutmamalı. Bu berbat dizilerin tek cazibesi ''Sürelerinin çok uzun olmasından dolayı yayını uzun süre doldurabilmeleridir''. Yani bu diziler çok güzel oldukları için değil, yayını doldursun diye talep görüyordu. Televizyon sektöründe biz buna, ''Dolgu yayını'' deriz.
Öğlen saatlerinde iyi ya da kötü hangi diziyi yayınlarsanız yayınlayın zaten izleniyor. Bu kuşakta yayınlanan yapımlar Brezilya ve Latin dizilerini örnek alarak basit ucuz imajla izleyici karşısına çıkıyor. ''Çoğu izleyicinin sinir olarak izlediğine her seferinde şahit olduğum'' bu diziler neden çok izleniyor? Çünkü siz ekrana ne koyarsanız, izleyicinin ''Tercih hakkı çok kısıtlı'' olduğu için onu izlemek zorunda kalıyorlar da o yüzden. Ben şimdiden söyleyeyim, bu diziler de yabancı ülkelere yakın zamanda satılacaktır (satılmaya başlandı). Bu ucuz işler talep görürken, Muhteşem Yüzyıl gibi atalarımıza her saniye hakaret eden bir diziyi her
ülkeye satmak da çok kolay oldu. Çünkü teknik olarak prodüksiyon çok iyi ve bu içerik yabancı ülkelerin ruhunu okşuyor.
Osmanlı'yı bu kadar kötü bir dille anlatan zengin bir yapımı hiçbir
yabancı ülke geri çevirmez. Fakat sonradan yurtdışındaki bu negatif Osmanlı imajı, tam tersine dönerek Osmanlı'ya ilgiyi arttırdı.
Bu anlattığım süreçte son 5 yıl öncesine kadar işler böyle yürüyordu. Ülkemizdeki diziler, ''Dünyada televizyon literatüründe hiçbir yer teşkil etmiyordu. Bizden alt seviyede olan ülkelere dizi satmak da bir başarı değildi''. Diziyi satmak sadece bir pazarlama başarısıdır. Dizinin satılması, o dizinin güzel olduğu anlamına gelmez. Ben her ne kadar eleştirsem de Türk dizi film sektörü dünyaya yayıldı. Kendi içlerinde hep beraber büyüdüler. Dizilerin sonunda logolarını gördüğünüz 7-8 yapım şirketi tüm piyasayı elinde tutuyor. Kendi aralarında olmayan bir yapımcının sektöre girmesine de fırsat tanımıyorlar. Hep aynı yapımcı isimleri, aynı oyuncular, aynı konular. (Ben bunu on yıllardır söylüyorum da, sizler devlet operasyon başlatınca 2025'te henüz yeni öğrendiniz)
Her şeye rağmen hem Türk izleyicisinin hem de dünyanın 170 ülkesindeki yayıncıların hedef kitlesinin ilgisini çekmeyi başarıyorlar. Sonuçta bir başarı var ama Türkiye tanıtımına çok büyük katkısı olan bu yapımlar, Türkiye imajını güzel mi, kötü mü yansıtıyor, asıl mesele bu. İşin turistik kısmı zaten ''Meraktan ve manzaraları beğenmekle'' alakalı bir durum. ''Ne güzel ülkeymiş'' diyerek görüntüleri beğenip geliyorlar. Bu tek başına diziler ve filmlerle olacak bir şey değil. Son yıllarda her alanda Türkiye'nin ismi çok duyulduğu için zaten bir ilgi alaka var. Yapımlarımız da dünyaya yayılınca bu ilgi meraka dönüşerek Türkiye'ye ve Türkçe'ye yönelim başlattı. Yazının başında eleştirdiğim gibi, ''Bizi kötü yansıtırken'' yabancı ülkelerdeki izleyiciler için doğruluğu yanlışlığı dikkate alınmadan izlendiği için tanıtım başarısı olarak döndü.

DİZİNİ DÖVENLER
Yazılarımı yapımcı, yönetmen ve senaristlere odaklı yazıyorum. Bazı eleştiriler yapıyorum ama set ekibinin emeğine son derece saygılıyım. Onları ayrı tuttuğumu belirtmeliyim. Çok sayıda yerli ve yabancı sinema filmini arşivleyerek, defalarca izliyorum. Fakat, televizyon tarihimizin en çok izlenen dizisi Kurtlar Vadisi de dahil bir tane bile dizi izlemedim. En fazla 1-2 bölüm izleyip, dizinin bütününü ve sonunu anlamak mümkün olduğu için beni sıkıyorlar.
2018 yılında internet dizileri talep görmeye başlayınca sıradan konuları aşıp çok güzel işler yapılmaya başlandı. Tabii onlarda da abartılı çıplaklık, sigara, alkol vs. unsurların olmamasını tercih ederim. Gözümüze sokmak gereksiz. Çıplaklıkla izleyici çekmek bana yanlış geliyor. Senaryosunu eksik hissedenin başvurduğu en kolay yoldur çıplaklık. Bu devirde kaliteli işleri izleyici ayırt edebiliyor, çıplaklığa ihtiyacınız olmamalı, bir sınırınız olmalı. (Uç nokta bir şeyler olunca daha çok izleneceğini zannedenlere p.rno sektörüne girmelerini önerebilirim. Ucun da ucu olur o zaman hiç bir şekilde eleştirilmezsiniz.)
Mesela, ''Fi'' ve ''Çi'' dizileri internetteki haliyle çok eleştiri aldı. Fakat ShowTV yayınında izlediğim Fİ dizisi son derece güzel (internete göre daha az izlenme sebebi, tepkiler, imaj, tekrar yayın olmasından kaynaklı). Hatırı sayılır bir izleyicisi oldu. Yani çıplaklık olmadan da oluyor. Eleştireceğim bir dizi de ''Avlu'' olacak. Yabancı ülkelerde yayınlanan ve l.zbiyen ilişkileri konu alan bir yapımın Türkiye versiyonu Avlu. Prodüksiyon kaliteli ama içerik açığa çıkınca tepkiler hiç hoş olmadı. Lakin, diziyle yolları ayrılan bir oyuncunun anlattıkları, bu dizinin hiç de masum bir proje olmadığı sinyallerini verdi bile.
''Kadın'' dizisi ilgimi çekti. En az 10 bölüm izlemişimdir. Karşılıklı bakışmaları uzatmadan konuları daha akıcı işleyebilirlerse çok daha iyi olurdu. Başından beri izleyemediğim ama göz gezdirdiğim ''Diriliş Ertuğrul'' dizisi bir efsane oldu bile. ''Savaşçı'' dizisini de yaklaşık 10 bölüm izlemişimdir. O da çok başarılı bir dizi. Geçtiğimiz yıllarda ise, ''Taylan Biraderler'in Sır Dosyası - Xfiles'' dizisini beğenmiştim. İlk izlemeye başladığım dizi olan, Osman Sınav'ın ''Kapıları Açmak'' dizisi 3 bölüm sonra yayından kalktı. Bir süre sonra Osman Sınav bir tv programında bu dizi için; 'Bugüne kadarki en önemli yapımımdı ama nedense yayından kalktı' şeklinde nitelendirdi. ''Abdullah Oğuz'un Kanıt'' dizisini konu odaklı olarak beğeniyorum.
Tabii platformundaki ''Gassal'' dizisi öyle büyük bir ilgi çekti ki, ''Soyunmadan, içmeden, s.çmadan da yapımların izlenebildiğini'' ispatladı. 10 bölümlük dizinin ilk 2 bölümü 3 puanlık ve belli diyaloglara uzun süreli takılıp kalıyordu. 3-8 bölümler arasında ise bana göre sıradan olsa da 5-6 puan verebileceğim bir toparlanma oldu. 9-10 final bölümlerine ise 6-7 puan verdim. Yani toplamda 5/6 puanlık izlenebilir temiz bir iş ortaya çıkarmışlar.
FİLM VE DİZİLERE BİR KAÇ NOT DÜŞELİM
* Başkaları Truva filminde gemileri kütük üzerinde karadan yürüterek Fatih Sultan Mehmet'in zekasını kullanırken, bu değerlere sahip olan bizler bırakın gemileri karadan yürütmeyi, henüz İstanbul'a giriş sahnesini bile hiçbir güçlü prodüksiyonda göremedik. (1453 isimli sinema filmi bunu başarabilecek bir girişimde bulundu.)
* Başkaları, Platoon - Er Ryan'ı Kurtarmak - Aviator - Pearl Harbor senaryoları çıkarırken, bizimkiler Kıbrıs'ta Çanakkale'deki gerçek savaşların senaryolarını denemeyi (henüz yeni düşünmeye başladırlar).
* Başkaları seri halinde Rocky filmleri yaparken, 1960-76 arasında defalarca unvanını koruyarak dünyayı hayran eden ilk Avrupa Şampiyonu Boksörümüz Cemal Kamacı'nın hikayesi ya da dünyaca ünlü güreşçimiz Yaşar Doğu vb. hiç düşünülmüyor. (Ünal Küpeli 1991 yılında Benim Zaferim adıyla Cemal Kamacı'yı çekti ama küçük bir prodüksiyondu)
* Dünyaya, beyin, sinir ve omurilik cerrahisini öğreten Prof. Dr. Gazi Yaşargil gibi bir malzeme elde dururken, ilgi çekici ''gerilim bile mümkün'' bir senaryoyla sinemaya konuyu aktarmak hiç akla gelmiyor.
* ''Adamlar yapmış abi'' diye imrenerek izlediğiniz o görsel efekt ve animasyonların bir çoğunu Hollywood'taki Türklerin yaptığını biliyor musunuz? Face-Off - Karınca D - Matrix - Cars - Harry Potter - Avatar - Buz Devri - Karayip Korsanları - Norton - Fantastik Dörtlü - Transformers ve birçok filmde Türk imzası var. 'İsa'nın Çilesi' filminin müzikleri de Göksel Baktagir'e ait. Bunlar sadece kısa örnekler. Yani 'Adamlar yapmamış. Adamlar bizimle beraber yapmış ama biz kendi başımıza denemeye cesaret edemiyoruz.'
* Her Hollywood filminde neden Amerikan bayrağı ve CIA-FBI var biliyor musunuz? Çünkü hükümetleri, filmlerde bu temalara yer verenlere maddi destek ve tanıtım payı veriyor da o yüzden. Bugünden sonra daha dikkatli izleyin, alakalı ya da değil her filmde küçük bir sahne bile olsa bu temalar var.
* Nicholas Cage gelip Ürgüp'te yüksek teknolojili film çekerken, bizimkiler sıra dışı bir senaryoyla yüzyıllardır yerinde duran Nevşehir'e, Pamukkale'ye, Demre'ye set kurmayı hiç akıl etmiyorlar. Çünkü, göz önündekinin değeri bilinmiyor. (bu yazımızdan sonra bazı filmler çekildi)
* 007 James Bond, Taken 2 filmleri İstanbul'da çekiliyor ve bizimkiler; ''İstanbul'u kötü tanıtmış, Kapalı Çarşı'ya zarar verilmiş'' tartışmaları yapıyor. Ellerini başının arasına alıp; ''Buralarda filmleri neden biz çekmiyoruz? Biz çekmiş olsaydık, ülkemizi istediğimiz gibi güzel bir imajla dünyaya tanıtabilirdik'' diye hiç düşünülmüyor.
* History Channel Antalya'ya gidip sokakta ne kadar çocukluk arkadaşım varsa figürasyona toplayıp Düden Şelalesi'nin içine gemilerin girdiği görsel efektli bir sinema filmini 20 yıl önce çekerken, bizimkiler hayalini bile kuramıyor.
* Yıllar önce izlediğimiz ''New York'ta Son Bahar'' filminin aynı ama basit versiyonu ''Çağan Irmak'ın Issız Adam'' filmi ülkemizde izlenme rekorları kırıyor. (Din dil ayrımı yapmıyorum ve karşı değilim ama) yine Çağan Irmak'ın Yahudi hikayesi Ulak filmini bizim kanallar alıp dini filmimiz diye Ramazan ayında yayınlıyor. Bu kadar cahiliz işte.
* Başkaları, küçük bir köpek yavrusundan 'Harika Köpek' kahramanları çıkarırken, bizimkiler halen ''Bizim hiç köpeğimiz bile olmadı anne'' melankolileri yapıyor.
NOT: Geçen gün Yunanistan'tan gezisinden gelen akrabalarım hediye olarak ''Yunan Lokumu'' verdiler. Ambalajın üstünde öyle yazıyordu ama içine ve tadına bakınca bildiğimiz TÜRK CEZERYESİ olduğunu anladım. Demek istiyorum ki; ''Biz ambalajı yapmazsak başkaları kapar. Biraz kendinize gelin...''
(Yeni gelişmelerde haberimiz güncellenir. @fortunaTV sosyal medya hesaplarımızı takip et, haberi ilk duyan sen ol)
MAKALE: fortuna Zafer
fortunaTV'deki TÜM YAZILARI İÇİN BURAYA TIKLA.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düzgün dille ve itham hakaret içermeyen yorumlarınız, editör onayından sonra yayınlanmaktadır. www.fortunaTV.com