Mevzumuz sokakta röportaj veren kadın değil. Bu yüzden de yüzünü maskeledik ve isim kullanmayacağız. Meselemiz, Türkiye'de vatandaşların özgürlük anlayışındaki sıkıntılar. Vatandaş ile Devlet yönetenlerin hakları eşit olmaz. Eğer olursa o devlet yönetilemez. Dünyanın hiç bir yerinde sınırsız özgürlük de olmaz. Kanun ve kurallara uyulur. Önüne yaprak yapıştırıp sallaya sallaya gezmek istiyorsan Ugumugu Kabilesi'ne katılırsın.
Ara sıra Youtube'da takipçi kasmak ve aynı zamanda muhalefete yaranmak için ''Sokak Röportajı'' maskesi altında hazırlanan sansasyonel videolar skandal haberler olarak karşımıza çıkıyorlar. Yine böyle bir video röportajda ''Instagram'ın kısıtlanmasıyla ilgili olarak'' sokaktaki sıradan bir kadın vatandaş, Cumhurbaşkanı'na hakaretin de üstünde akıl almaz şeyler söyledi. Skandal cümlelerini buraya yazmayacağım herkes videoyu görmüştür zaten. ''Cumhurbaşkanı Instagram'a girebiliyor. Bize yasaklıyor'' dediği anda dudağımı ısırdım. Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz gibi o videoyu hazırlayan kişi koskocaman puntolarla ''Bu bir darbe'' başlığı da atmış. O masum mu? Hiç değil.
Sanki röportaj yaptığı kişi sıradan vatandaş değil de önemli bir otoriteymiş gibi kadının hakaretlerinden birini başlık haline getirmiş ve videosuna kapak yapmış. Etkileşim için olması imkansız çünkü bu kadar çok röportaj yapan biri mutlaka bunun bir suç olduğunun bilincindedir. Ben şimdi hiç tanımadığım bu mikrofon tutana soruyorum, kendi kendisini tartsın; ''Sokaktaki sıradan vatandaşın çok önemli bir açıklaması olduğuna mı kanaat getirdiniz, yoksa röportajı yapanla hemfikir olduğu için mi böyle bir başlık atıldı?'' Cevabı bana vermeyin. Kendinizi sorgulayın! Çünkü eli mikrofon tutan herkes cevabı biliyor.
Benzer cümleler kuracağına emin olduğum bir azınlığı sokakta bulmak gerçekten zor değil. Çünkü, vatandaşlar bu konularda öyle cahil ki, kendilerinin Cumhurbaşkanlığı makamıyla aynı haklara sahip olmaları gerektiğini zannediyorlar! İpi salsalar NATO toplantısına sokaktaki vatandaş katılıp Türkiye'nin dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı güvenlik tedbirlerine çözüm arayacaklar. ''Cahil cesareti'' diye bir laf vardır. İşte sokaktakilerin cesareti de bu cehaletten geliyor ve röportajı yapanların da bunun farkında olmaması imkansız. Cumhurbaşkanlığı en üst makam orası ayrı dursun, MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) görevlileriyle de aynı haklarda olmazsın. Onlar tabii ki kısıtlanmış veya yasaklanmış her yere girecekler. Bu örnekler onlarca artırılabilir. Vatandaş, vatandaşlığını bilecek! Her şeye burnunu sokmayacak. Bu kadar basit.
Herkesin saygı sınırları içerisinde eleştiri hakkı var ama eleştiri ile hakaret arasındaki farkı bilen yok. Kimse kimseyi sevmek mecburiyetinde değil. Beğenmiyorsan oy da vermezsin olur biter ama Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret edemezsin. Bunun bir cezası olduğunu da bilmekle yükümlüsün. Sonra, tutuklanınca da hemen ''Özgürlük yok'' diye cümleye giriyorsunuz. Çünkü onlarca muhalif habercinin ve barodan birilerinin size destek vereceğini biliyorsunuz. Hatta size desteklerin yurtdışına kadar uzanacağını da çok iyi biliyorsunuz. ''...ama o kadın hastaydı. Cezaevinde yaşayamaz...'' diye drama başlıyorlar hemen. Ne güzel dünya değil mi?
Ben gerçekten kendimce sorguluyorum. Bir insan sırf muhalif diye nasıl bu kadar gözü kapalı ''Her şeye HAYIR'' der! Bir oyun platformunda çocuk p.rnosu ayyuka çıktı diye yasaklanıyor, ''Roblox'u kapatma'' diye muhalefet yapılıyor. Yahu bu kadar mı gözlere perde inmiş? Sıradan insanlara ''Merhaba'' diyorum, ''Yav bunlar var ya bunlar'' diye lafa başlıyor. Gerçekten kafaya takmışlar, sabah akşam başka şey düşünmüyorlar ve sosyal medyada sürekli hükumete saldırı halindeler. En basit konuları bile siyaset üzerinden yorumluyorlar. İnsanlarla iki cümle hoş sohbet edilemiyor. Tedavisi nedir onu bulmak lazım.
Size kendimden bir örnek vereyim. Bir kaç gün önce, tanınmış muhalif haber spikerlerinden biri küçük yerel kanallardan birinde işe başlamış. Eşim de o haberin altına ''Artık yerel mi olmuş'' diye bir yorum yazmış. Öyle cevaplar yazılmış ki gözlerime inanamadım. Eşime, ''Siz şer.fsiz AKPliler hep böylesiniz, İffetsiz'' vs. küfürler havada uçuyor. ''Yahu ne AKP'si, bu yorumun siyasetle ne alakası var. Nereden çıkarttınız bunu'' diyebilecek karşımızda bir muhatap bulamadık. Sosyal medya platformuna şikayette bulunduk. Cevap: ''Herhangi bir ihlal bulamadık. Şikayet ettiğiniz kişileri engelleyin'' cevabı aldık. Yani eşime internette küfür edenlere (Facebook, Instagram, Twitter) yönetimleri en ufak bir yaptırım uygulamıyor. Binlerce kişi bu tür olaylar yaşıyor ve daha kötüsü ise çocukları zararlı içeriklerden koruyabileceğimiz bir ortam değil. Dolandırıcılar sosyal medyada kol geziyor. Şikayet ediyorsun, ''Bir sorun bulamadık'' cevabı geliyor.
Peki bunlara kim ''DUR'' diyecek? ''Hükumet'' diyecek ve kapatacak. Fakat kapattığı zaman da, sokaktaki bir kısım azınlık ağza alınmayacak hakaretler edecek. ''Özgürlük kısıtlanıyor'' vs. diyecek. Sosyal medyada kampanyalar yapacaklar. Yok öyle bir dünya! Türkiye'nin kanun ve kurallarına tüm ticari sosyal medya şirketleri uymak zorunda! Burası başıboş bir ülke değil. Mesele sadece sakıncalı içerikler değil, bu ülke üzerinden milyonlar kazanırken vergilerini vermek zorundalar. Ugumugu Kabilesi değil burası! Türkiye'de herkesin bazı konularda hemfikir olması lazım. Bu da hemfikir olmamız gereken bir konu.
SOSYAL MEDYA YASAKLARI SORUNLARI ÇÖZER Mİ?
Amerika ve Avrupa'da faaliyet gösterdiği her ülkenin vergi kuralları ve hassasiyetlerine özen gösteren sosyal ağ şirketleri, konu Türkiye olunca katalog suçlara bile kayıtsız kalıyor. Artık buna bir ''dur'' demek gerektiği için Türkiye'de Instagram'a erişim engeli getirildi. 2 Ağustos 2024 sabahı milyonlarca kullanıcı platforma girişte sorun yaşadı. Instagram'a, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu kararıyla erişim engeli getirildi. BTK'dan yapılan açıklamada, 'Instagram katalog suçlara uymadığı gerekçesiyle kapatıldı.' denildi.
KATALOG SUÇLAR NELERDİR?
1) İntihara yönlendirme (madde 84),
2) Çocukların cinsel istismarı (madde 103, birinci fıkra),
3) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma (madde 190),
4) Sağlık için tehlikeli madde temini (madde 194),
5) Müstehcenlik (madde 226)
6) Fuhuş (madde 227)
7) Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama (madde 228), suçları ve 25/7/1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda yer alan suçlar.
META VE INSTAGRAM'IN ADALETSİZLİĞİ KISITLAMAYLA SONUÇLANDI
İsmail Haniye suikastıyla ilgili haberler ve paylaşımlar yapan hesaplara kısıtlama uygulayan Instagram (Meta), Türkiye'den ilk tepkiyi almış oldu. Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan; "'Bildiğimi okurum, istediğimi yayınlarım, istediğimi yayınlamam' diyorlar. Biz bunu kabul etmedik, etmeyeceğiz. Değerlerimize saygı duyan, dezenformasyonsuz, daha temiz ve güvenli bir sosyal medya tesis etmek için ne gerekiyorsa yapacağız" ifadelerini kullandı. Türkiye'nin şartlarını kabul eden Instagram 1 hafta sonra tekrar erişime açıldı.
INSTAGRAM 8 YIL ÖNCE PAYLAŞTIĞIMIZ LAPTOP RESMİ İÇİN 3 GÜN HESABIMIZI KISITLADI
Adaletsiz uygulamalarıyla zaman zaman tepki çeken instagram, fortunaTV hesabımızı da geçen gün, ''8 yıl önce paylaştığımız bir laptop animasyon resminin telif ihlali olma ihtimali'' (sözde) gerekçesiyle 3 gün kısıtladı. Sahte şikayeti, Fransız Canal + Plus adına gönderen firma ( leakid com ) bu paylaşımdaki görsellerin Fransız Canal + Plus'a ait olduğunu iddia ediyor. Aslında IP TV teknolojisiyle ilgili 2016'da 8 yıl önce yaptığımız bu paylaşımda Canal Plus'la alakalı hiç bir şey yok. Yukarıda gördüğünüz üzere paylaştığımız animasyon grafiğindeki laptop Lenovo'ya ait. Görsellerle ispatlamış olmamıza rağmen bu paylaşım bahane edilerek profilimiz 3 gün kısıtlandı ve itiraz hakkı verilmedi.
İtiraz butonuna tıklayınca ''HATA, tekrar deneyin'' ibaresi çıktı. Yani itiraz yolunu bu şekilde kapatıyorlar. Yardım kısmında ise, ''Şikayet eden hesapla iletişime geçin ve telif uyarısını geri çeksin'' diye yanıtlanıyor. Sahte talepte bulunan şikayeti geri çeker mi? Cevap bile vermez. Çünkü, Instagram'da bir süredir sahte telif şikayetleri gönderiliyor ve META hiç sorgulamadan talepte bulunanı haklı çıkartıyor. Cevap hakkı tanımıyorlar. Konuyu anlatacak bir muhatap yok karşımızda.
YAZILIMLAR BİR TEHDİT OLABİLİR Mİ?
Bir uygulamayı telefona indirdiğin zaman ''kullanıcı izinleri'' diye bir bildirim çıkıyor. Çoğu zaman okumadan ''onayla'' deyip geçilen bu izinlerin neler olduğunu anlamanız için biraz geç oldu artık. Yıllarca dile getirdik ama çok az sayıda kişinin konuyu dikkate aldığını gördük. ''Artık geç oldu'' diyorum, çünkü dijital çağda onlarca yazılım indiriyoruz, hepimiz mail kullanıp whatsapp görüşmeleri yapıyoruz ve üye olduğumuz bir çok sosyal mecra var. Her birinde ne olduğunu bilmediğimiz çeşitli izinler verdik.
Son olarak Whatsapp ile gündeme gelse de asıl en büyük izinleri Google / Gmail ile çoktaaan vermiş olduğumuz gerçeğini anlamak lazım. Eğer tedirgin olacak bir şey arıyorsak, ilk sırada Google hizmetleri olmalıydı. Bu yüzden fazla kafaya takmamak lazım. Küresel güçler, basit kullanıcıların bilmediği devir teslim yöntemiyle sırasıyla liderliği başka bir markaya bırakır. Bunu, ''Bayrak değişimi'' olarak anlamalıyız. Bunu neden yapıyorlar diyecek olursanız cevap çok basit. ''Yeni bir mecrayla sürekli kendini yenileyerek tek global marka yerine birden çok markayı büyüterek tüm Dünya piyasasına hakim olmak''
KÜRESEL MARKALAR LİDERLİĞİ SIRASIYLA DEVREDER
Kuruluş hikayeleri hep aynıdır. Mesela örnek olarak Facebook ve Youtube'un kuruluş hikayesini araştırın. Bir kaç genç, internet sitesi kurmuştur ve Dünyada her yere yayılmıştır. Bu kadar basit midir tüm Dünyada kitleleri elinde tutmak? Server (veri barındırma yeri) parasına koskoca şirketlerin bile gücü yetmez ama bu tür işlerde küresel güç seni hikayeye inandırır ve üye olmanı da sağlar. Nasıl mı sağlar? Gizli sözleşmelerle Youtuber vs. amatör görünümlü kullanıcılar türetir. Aslında onlar birer elemandır ama sen ''salak bir video yükledi, köşeyi döndü'' zannedersin. Sen de onun gibi olmak için uğraşırsın. ''İçerik yapacağım'' derken müşteri olursun.
''Yok ben hiç özenmem. Ne işim var o mecrada'' dersen de öyle bir ortam oluşur ki, sen de orada olmak zorunda kalırsın. Eğer o mecrada yoksan ve olmak istemiyorsan bile, senin adına sahte hesap açılmasın diye ''mecburen'' bir üyelik oluşturursun. Başlarda hiç kullanmazsın ama bir süre sonra ''Bi bakıyım'' diyerek o mecrayı sürekli kullananlardan biri haline gelirsin.
90'lardan sonra, ''e posta lazım olur, bir tane açayım'' diye başladığın serüven bilgisayarındaki işletim sistemin Windows'un üyeliklerinde şart koşulan Hotmail ile mecburiyete dönüştü. ''Ara sıra chat yapalım'' diye başladığın iletişim ortamı gün gelir Whatsapp olarak hayatına dahil olur. E postada her şey Hotmail ile başladı. Sonra Yahoo ve Gmail sırayla büyütüldü. Sosyal mecrada her şey Facebook'la başladı. Ardından Twitter ve sonra Instagram büyütüldü. Chat, MSN, Facebook Messenger, Whatsapp da sırayla büyütüldü. Şimdi Telegram, Signal ve Tiktok şişiriliyor. Çünkü sıra onlarda.
Arama motoru MSN, Altavista ve Yahoo da liderliği Google'a bıraktı. Sadece internette değil, Hollywood'da da yapım firmaları sırayla liderliği devralıyor. Ardı ardına müthiş yapımlara imza atan bir firma, belli süreler sonra bir anda frene basıyor ve yerini diğer markalara bırakıyor. Eskiler kapanmıyorlar ve berabere bitmesini bekledikleri bir maç gibi rölantide oynamaya devam ediyorlar. Küresel güçler, markalarını işte böyle sırayla zirveye yerleştirir ve kullanmaya mecbur bırakır. Bunların hiç biri tesadüf değil. Bugün Netflix öne çıkar, yarın Apple, sonra Disney öne çıkar. Çünkü küresel güç, "bayrak değişimi" mantığıyla çalışır. Sırası gelene zirve verilir ve birden fazla markayla tüm piyasayı ellerinde tutarlar.
YEREL DEĞİL YERLİ VE GLOBAL SOSYAL MEDYA
Peki bu güçlere meydan okuyacak olan ''Yerli sosyal medya'' mıdır? Yerli sosyal mecralar olmalı ama "yerel" olmamalı. İkisi arasında çok fark var. Bugüne kadar yerli mecra girişimlerinin başarısızlığının sebebi "yerel" olmalarıydı. Kuruldukları anda uyarı ve tavsiyelerimi verdiğim ama hiç kulak asmayan yerli mecralar hep kapandı. Çünkü, Dünyaya hitap edecek sosyal medya platformunu bir kaç girişimci ''yerel mantıkla'' ayakta tutamaz. Bu işe devletimiz birebir dahil olmalı. Global sosyal medya markalarının vitrininde gördüğümüz sözde sahiplerini aslında küresel güçler destekliyor. Bu bir sır değil. Türkiye'nin de Dünyada herkesin üye olacağı global bir sosyal medya ağı olmalı. Devletinizin global sosyal ağlardan birini satın alması / aldırması lazım. Mesela "Tumblr" gibi, az bilinen ama lider olmamış bir global mecra satın alınmalı. Sonrasında yapılacak yeniliklerle Türkiye'ye ait global bir sosyal medya sahibi olunacaktır. Başka türlü yarışamayız.
Şu anda, ne yabancı sosyal ağlardan, ne de Whatsapp'tan vazgeçemeyiz. Özellikle de BİP önerilirken bir empati yaparak ''neden olmaz'' sorusunu yanıtlayalım. Mesela yabancı futbolcularla çalışan bir menajersin ve Whatsapp'tan Avrupa ve Amerika Kıtası'ndan sürekli görüşmeler yapıyorsun. Adama; ''BİP indir oradan görüşelim'' mi diyeceksin? Ya da seninle yurtdışından bir futbol kulübü iletişim kuracak ama sen Whatsapp'ı silmişsin ve BİP yüklemişsin, sana nasıl ulaşacaklar? Ulaşamazlar. İşte bu örneklerin hepsi ''Global olmayan Yerli'' yazılımla, ''Global olan'' yazılım arasındaki farkı gösterir. Bu yüzden de ''Yerli global markan yoksa'' yarışamazsın.
Özetlemek gerekirse, en güncel konu olan Whatsapp'a gelene kadar, Google ve Facebook hepimiz hakkında kendimizden daha fazla bilgiye sahip. Unuttuğun şifrelerini bile onlara soruyorsun. e-devlete girerken tarayıcında Gmail açık. Banka hesaplarından, telefon kayıtlarına, hafıza kartına kadar, hesabına kadar eğer "ulaşmak isterlerse" her şey ellerinin altında. Senden izin alsa da, almasa da her türlü bilgiye sahipler. Korkmayın. Sadece reklam ve ürün satışı gibi ticari amaçla bu bilgileri alıyorlar. Eğer Devletin önemli kademelerinde değilseniz korkuya gerek yok. Yıllardır kullanıyoruz ve yerli üretim global markalar çıkana kadar kullanmaya devam edeceğiz. Sorun yok!
TELEVİZYONLAR SOSYAL AĞ REKLAMLARI YAPIYOR
Bu yazdıklarım da ciddi bir şekilde dikkate alınmalı. Çünkü sosyal mecraların televizyonlardaki yeri, küresel bir planın parçası ve pek de masum değil. İyi ya da kötü bir sürü site var. Fakat hafızalarınızı yoklarsanız, Facebook ve Twitter ülkemize ilk giriş yaptığı andan beri Ana Haber Bültenleri dahil ÇOOOK BÜYÜK medya desteği alarak bu derece popüler oldu. Neredeyse 1 hafta boyunca tüm kanallar haber bültenlerinde bariz reklam yaptılar. Bu sayede ülkemizde vazgeçilmez oldular. Şimdi de ''TikTok çılgınlığı'' vs başlıklarla her gün vitrindeler. Ekranda rahatlıkla ''YouTuber'' diye markanın elemanı gibi telaffuz ediliyor. ''Facebookcu, Twittercı'' diye bir meslek olmayacağı gibi, ''YouTuber'' diye bir meslek de yok. Bunun gizli bir reklam olduğunu anlamak zor değil. Eğer sosyal medya markalarını ambalajlayıp televizyonda vitrine koymak reklam değilse bizi de ''fortunaTV'' olarak ekranda telaffuz edin. ''Edemezsiniz'' çünkü bu bir reklam olur. (Bunları yazdım diye kimse yanlış anlamasın. Benim web sitelerim ve kendi adıma hiç bir beklentim yok.) Yani, sosyal medya markalarının logolarını ekranda göstermek serbest ama başkalarına yasak.
Uzun süredir dile getirmek istediğim konu FACEBOOK - TWITTER gibi sosyal paylaşım adı altındaki web sitelerin isimlerinin televizyon ekranında açık açık söylenmesi ve altyazı olarak (iletişim adresi adı altında) hiç bir ücret söz konusu olmaksızın yayınlanmasıyla ilgili. Şimdi, ''Bu da nereden çıktı, ne olacak ki?'' demeyin. Bugüne kadar kimsenin dikkate almadığı çok önemli bir detay var burada. Bildiğiniz gibi, televizyon kanallarının yayınladığı her türlü reklam RTÜK bilgisi ve denetimi dahilinde ekrana geliyor. Bu reklamlardan, televizyonların kazançlarından RTÜK belli oranda pay alıyor. Bu zaten herkes tarafından bilinen bir durum. Facebook - Twitter gibi siteler de en doğal hakları olarak kendi platformlarında üyelerinin sayesinde reklam yayınlayan ve çok büyük paralar kazanan ''ticari'' şirketlerdir. Bu iki büyük (sosyal ağ) sosyal paylaşım sitesi PARA kazandığına göre TİCARİ AMAÇLARI olması da çok normal. Buraya kadar hiç bir sorun yok. Peki sorun nerde?
Ben de dahil, ülkemizde binlerce site sahibi var. Her site sahibi para kazanmayı amaçlar. Benim vurgulamak istediğim sorun işte tam burada ortaya çıkıyor. Eğer RTÜK gizli reklama izin vermiyorsa, Facebook - Twitter gibi sitelerin logo ve isimlerinin de televizyon ekranlarında geçmesi REKLAMDIR ve BU SİTELERE ÇOK BÜYÜK AVANTAJ SAĞLAMAKTADIR. Bunun bir avantaj ya da reklam olmadığını hiç kimse söyleyemez. Neden mi? Çünkü televizyon kanallarına dikkat edin ücreti alınmamış en küçük reklamı, logoyu bile (mozaik-buzlama) dediğimiz teknikle reklam olmasın diye kapatıyorlar. Filmlerdeki otomobillerin logosu dahi kapatılıyor. Peki bu kadar hassas davranırken, neden aynı hassasiyet Facebook - Twitter gibi sitelere gösterilmiyor ve her seferinde açıkça reklamı yapılıyor? ''Ama onlar iletişim için ve soru almak için adres veriyor'' demeyin. Bu tür iletişimler için kanalın web site adresini ekranda verirsin, izleyici sana soruyu hangi mecradan soracağını (Web sitende sosyal mecraların linkleri var) zaten bilir.
Sosyal Medya diye bir isim uydurarak televizyon reklamları ücretsiz yapılan bu siteler medya değil, paylaşım siteleridir. Dünyada da Social Networks (Sosyal Ağlar) olarak adlandırılıyor. Madem Sosyal Medya deyince bir serbestlik kazanılıyor o halde biz de kendi sayfalarımıza ''sosyal medya'' diyelim ve tüm televizyon kanalları (ben de dahil) tüm internet sitelerini (haksız rekabeti önlemek adına) hiç bir ücret talep etmeden ekranda bedava yayınlasın. (Merak etmeyin, siz böyle bir şey yapabilirseniz bizler de sizlere tıpkı Twitter gibi profil oluşturma şansı veririz).
SOSYAL AĞLAR VE İNTERNET YASAKLARI
Çok konuşulan ve tartışılan konulardan biri ''İnternet yasakları ve sansür''. Medyada ''İnternet kullanımına yasak geliyor! İran'a döndük! İnternet sansürleniyor!'' vb. başlıklarla kıyamet kopuyor. Yeni internet yasasının hangi başlıkları içerdiği açıklanmıyor. Türkiye'de henüz ''internet'' kelimesi bilinmezken interneti herkesten önce öğrenmeye ve kullanmaya başlayan biri olarak hemen bu yasayı araştırdım. Şahsi kanaatim, bu yasanın başlıklarda geçtiği gibi doğru bir şekilde uygulanabilirse çok faydalı olduğu yönünde. Kısaca açıklamak gerekirse, eğer internette illegal işler yapmıyorsanız, gizli saklı işler çevirmiyorsanız bu yasa sizin için koruyucu bir içerik taşıyor. Medyada anlatıldığı gibi evimizin içine kadar girecek bir yasa değil bu. Yani mahremiyetimize kimse karışmıyor. İstediğiniz gibi interneti kullanmaya devam ediyorsunuz. Hiçbir kısıtlama yok. Kısıtlamalar ''illegal işler'' yapanlar için geçerli.
Yani eskiden olduğu gibi her aklına esen youtube gibi sitelere ''X kişinin gizli kamera görüntüleri'' başlığıyla video yükleyemeyecek. Yüklemeye kalktığı zaman da eskisi gibi ''YouTube girişimizin tamamı değil, sadece o videonun yüklü olduğu link'' engellenecek. Bu benim yıllardır ''Videoyu engellemek yerine neden tüm siteyi yasaklıyorsunuz?'' diyerek tepki gösterdiğim bir konuydu. Böylece çözülmüş oldu. Bununla birlikte her aklına esen Twitter'dan hakaretini küfrünü rahatça edemeyecek. Facebook nispeten Twitter'a göre bence o konuda daha güvenli. Çünkü kişileri engellemek, hakkınızda etiketlenmiş bir yazıyı kaldırmak gibi güvenli bazı özellikleri var. Twitter'da ise birisi sizi etiketleyerek hakkınızda istediği gibi atıp tutabiliyor. Hemen herkese olduğu gibi benim de bir kaç defa başıma gelen ''sapık dadanma'' olayı sonrasında Twitter'daki o kişilerin paylaşımlarını durdurabilmek mümkün olmamıştı. Çünkü Twitter teknik olarak buna imkan vermiyor. Paylaşım yapan kişi listenizde ekli değilse ya da sizi engellemişse paylaşımları da görmediğiniz gibi iletişim kurma şansınız dahi yok. ''Şikayet Et'' linkine tıklıyorsunuz ama birileri dikkate almıyor. Instagram'da da p.rnografik bir hesabı şikayet edince, ''Bu sakıncalı bulunmadı'' cevabı alıyoruz. Buna kim ''DUR'' diyecek?
Eskiden telefon sapıkları vardı, artık internet sapıkları var. Devir değişti. Artık internet bir güç haline geldi. Gezi olaylarında hepimizin şahit olduğu gibi, internet üzerinden organizasyonlar yapıldı, hatta ''X bölgede polis var, diğer sokaktan saldırın'' gibi paylaşımlara o kadar çok rastladık ki açıkçası ''Biri bu internete, sosyal ağlara DUR demeli'' diyerek içimizden geçirmiştik. Bu sözlerimde derin anlamlar çıkarmayın. Hükümet ya da Muhalefet amaçlı söylemiyorum bunları. Hükümete karşı olmak adına Türkiye'mize büyük zarar verilmiş olmasından rahatsızım. O kadar ileri gidildi ki yine internet kullanılarak paylaşımlarla yabancı medyaya bilgi servisi yapıldığını da şahit olduk. (Bu bir ihanettir.) Dile getirmek bazılarının işine gelmese de bununla en çok da biz basın mensupları karşılaştık. (Benim yabancı kanallarla iş yaptığımı biliyorsunuz. Oralardaki dostlarımın gözünden iç savaştaki Suriye gibiydik). İşte o yabancı kanallar gezi eylemcilerinden internetten aldığı ''Türk baharı'' haberini seve seve yayına vermişti. Avrupalıyız diye nara atan eylemciler sayesinde dünyadaki imajımız ''İç savaş yaşayan Suriye'den farksız olmuştu''. Fazla detaylara girmeye gerek yok, herkes neyin ne olduğunu biliyor ve kendince yorumluyor zaten.
Benim burada vurgulamak istediğim konu ''İnternetten istediğiniz gibi at koşturamazsınız artık. Koşturacaksanız da devlet denetleme hakkına sahiptir''. Buna ister ''sansür'' deyin, isterse de benim gibi ''güvenlik'' deyin, bu yeni internet yasasına kendinizi hazırlayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düzgün dille ve itham hakaret içermeyen yorumlarınız, editör onayından sonra yayınlanmaktadır. www.fortunaTV.com