Eski kuşakların '13.Cuma' filmiyle, yeni neslin Black Friday 'Kara Cuma' alışveriş kampanyasıyla, çalışan insanın da 'Pazartesi Sendromu' diye bilinçaltına yerleştirilen bu günlerin aslında bizler için nasıl bir önemi olduğunu biliyor muyuz? Neden özellikle Pazartesi, Cuma gibi günler seçiliyor biliyor muyuz? '13 rakamı ve dolunayın laneti' üzerine durulmasının sebebi nedir? Ben bildiklerimi anlatayım, siz yine bildiğinizi okuyun!
BİRİLERİNİN CUMA İLE BAŞI DERTTE
Yıllarca yabancı korku filmlerinde '13' rakamı, 'Cuma' günü ve ayın 'Dolunay' hali ürkütücü biçimde gösterildi. Neden 12.Salı değil de, 13.Cuma diyorlar? Neden Çarşamba değil de Pazartesi sendromu? Hepsinin birkaç türlü açıklaması var. (Yazının en sonunda 13 rakamını kısaca anlatacağım.) Burada din dersi vermemek adına yazmıyorum ama siz Google aramasına (13 rakamının İslam'da önemi / Pazartesi gününün önemi / Cuma'nın önemi) gibi başlıklar yazarak bir sürü bilgi bulabilirsiniz. En azından bu günlerin bizim dinimizde önemli olduğunu anlarsanız, bütün meseleyi çözersiniz.
Pazartesi, Perşembe ve Cuma gününün biz Müslümanlar için bayram olmasının onlar için ''lanet edilecek bir durum'' olarak görülmesi asıl meselemiz. Birileri ''Pazartesi sendromu'' diyerek bu güzel günü bilinç altına kötü kazımaya çalışıyor. Pazartesi günü Müslümanlar için çok önemlidir. Uyarsınız uymazsınız ama Pazartesi günleri oruç tutulması gerekecek kadar değerlidir. Kur'an-ı Kerim'in ilk vahiyi de Pazartesi günü indirilmiştir. Bu ve bunun gibi bir sürü manevi önemi var bizim için Pazartesi gününün. Birileri kafasına göre gün belirliyor, bizim kafasızlar o günü bayram zannediyor. Bir araştırın, merak edin. Elinizin altında her saniye internet var. 'Pazartesi neden kötüdür' yazıp baksanız Pazartesi'yi sendroma bağlayanların asıl kendilerinin sendromda olduklarını anlarsınız.
''Allah bereket versin'' diye başlanan iş günü haftanın ilk gününe rastlıyor diye neden sendrom oluştursun ki? İşini sevemeyen için her gün sendrom zaten. Sizi bilemem ama ben Pazartesi günü kendimi işe daha çok odaklı hissediyorum. Bir nevi motivasyon oluyor benim için. Çalışıp para kazanacağın haftanın başlangıcında insan strese girer mi? Eğer birileri 'sendrom sendrom' deyip narkozlayıp durursa girebilir tabii ki. P
Peki Cuma'nın bizim için ne anlama geldiğini anlatmaya gerek var mı? Müslümanım diyen biri Cuma'nın yanında KARA kelimesini nasıl kolay hazmedebilir? Cuma, Müslümanların bayramı, Gayrimüslimlerin kara günüdür. Uyup uymamak yine kendi tercihinizdir ama Cuma namazı vaktinde (1-2 saatlik sürede) alışveriş yapmak bizim inancımıza göre uygun görülmemektedir. Peki bu Kara Cuma (Black Friday) alışveriş çılgınlığı da neyin nesi? Ben size olanı anlatıyorum. Daha fazla açıklamama gerek kaldı mı ki? Bizim için günah olanı onlar bize altın tepsiyle sunuyorlar. Bu kadar basit. Siz de hemen yutuyorsunuz.
Bu öyle, haftalık günlük ticari kampanyalar falan değil. Mesela, gayrimüslimlerin ''Şükran Günü'' (Thanksgiving) kutlamaya başladığı 20 Kasım'dan itibaren reklamlarımızda bir kutlama havası esmeye başladığının farkında mısınız? ''Hayırdır bayram mı var'' diyecek kadar çok kampanya oluyor bu günlerde. Tabii ki ''Şükran Günü'' diyerek ekrana yansıtmıyor reklam ajansları. ''Muhteşem Cuma'' vb. ile bize hitap edecek biçimde hazırlıyorlar. Standart izleyici bunun farkında olmasa da ben ve benim gibi sektördekilerin gözünden kaçmıyor.
Yani, mesele sadece ''Kara Cuma'' konusu değil. Neyse ki benim gibi hazmedemeyenler tepki verdi de ''Kara'' yerine ''Muhteşem'' değişimiyle bir etkisi oldu. Fakat şimdi de kimse çakmasın diye 'Black Friday' deyip yine İngilizce devam ediyorlar. Üzerinde ''Yerli Üretim'' etiketi bulunan ama aslında yabancı olan bir kahve markası göğsünü gere gere ''Black Friday'' reklamlarına halen devam ediyor ama o da son bulacaktır eminim. Bütün bu tepkilerin üstüne 'alışveriş bayramı' diyerek çıkış yapanlar oldu ama onlara da önerim, kampanyayı Cuma vaktinden sonra başlatsınlar. Yoksa o saatte alışveriş yaptırarak yine aynı kapıya çıkılmış oluyor.
SİNEMADA İSLAM ve TARİH DÜŞMANLIĞI
Gayrimüslimler, bizlerin Ay'ın dünyaya bereketini en geniş biçimde yansıttığına inandığımız Dolunay'dan nefret ediyorlar. Dolunay'da kurt adam çıktığına, katliam gecelerine ve vampir filmlerine konu edecek kadar ciddiler. Sadece yabancı filmler değil, Yeşilçam'ın da kimseden geri kalır yanı yok ama fazla bahsetmeye gerek yok, onu herkes öğrendi sanırım. Kimsenin dile getirmediği ve benim yine aklıma takılan bir film var. Gulyabani romanından uyarlanan Süt Kardeşler. Müslümanlar için çok değerli ayların ismini filmde salakça tiplemelere Recep, Şaban, Ramazan, diye dalga konusu haline getirmek tesadüfi olamaz.
Kemal Sunal'a İnek Şaban isminin verilmesi de bir tesadüf değil. Eskiden vardır ama İnek Şaban'dan sonra ailelerin çocuğuna Şaban ismini verdiğini sanmıyorum (Benim sülalemde ve çevremde yok). Halbuki Müslümanlar için çok değerli olan Şaban ayının ismidir. Kulağa hoş gelmesi gerekir ama ne yazık ki İnek Şaban'la büyüyen nesiller için öyle değil. Çiçek Abbas'tan sonra da bu ismi kullanmaya cesaret edecek vatandaşımız pek kalmamıştır. Recep İvedik'ten sonra bu isim de tedavülden kalkmaya başladı. Bunlar sadece masum eğlencelik birer film değil, farklı amaçları da var ve çoğu da amacına ulaştı.
Bir film baştan sona kadar bir şeyler empoze etmez. Aralara serpiştirilen küçük detaylarla iş bitirilir. Bazı film karelerinde çok alakasız yerlerde çıplak kadın resimlerinin yerleştirildiği anlaşılınca montajının yıllar sonra yeniden yapılanlarına şahit olduk. Dedik ya, ''Masum değilsiniz''. Yerli filmlerde 'modern yaşam' adı altında masalarda mezeler, elde şişeler, alemler, argo ve küfürler, zengin mafyalar, kısa yoldan zengin olanlar, kötü imamlar, sahtekar hocalar, olur da mevlit okunursa detone sesler, sallanıp duran yapmacık cemaatler, gayrimüslim oyuncuların tonton teyze ve tonton amca imajları vs. rollerle Türk izleyicisini narkozladıklarını artık anlamayan yoktur. Türkiye'de bir kısım özenti adamlar tıpkı filmlerdeki gibi oldular ve şimdi eleştirilince ''Ne yani, insanlar şu anda böyle değil mi, biz olmayan bir şeyi mi yansıtıyoruz ekrana'' diyorlar. Halbuki siz öyle yansıta yansıta bu hale getirdiniz. Bizim itirazımız da buna zaten.
Her olanı ekrana yansıtmak gerekmez. Yapımcı, senarist ve yönetmen kendi evinin yatak odasını ekrana yansıtmadığı gibi, başka evlerdekini de sanat adına yansıtmamalı. Günlük yaşamda ayıp olan bir şey, ''sanat'' deyince makul olmamalı. Çevremizde küfürlü konuşan on binlerce insan var diye, filmde iki lafın birine küfür koymak olmaz. Ayıp olan her yerde ayıptır. Kötü olan da her yerde kötüdür. Sanatın arkasına sığınarak sonsuz özgürlük isteyenleri hepimiz biliyoruz. Bir kısmı mevzuya uzak olduğu için laf kalabalığı yapıyor olsa da, yerlisi yabancısı fark etmeksizin büyük bölümü bu yöntemleri bilinçli olarak kullanıyor. Toplumu dejenere etmek için profesyonelce çalışmalar yapılıyor. Bu konuda maddi destek görüyorlar. Kapalı kapılar ardında özel eğitimler alıyorlar bu konuda. Bunu daha fazla detaylandırmayacağım, zaten bildiğiniz konular olduğunu düşünüyorum.
TELEVİZYON YAPIMLARINDA 13 BÖLÜMLÜK ANLAŞMALAR
Yapım şirketleri televizyonlarla dizi, program vs. anlaşmaları 13 bölüm üzerinden yapar. Bu benim çok aklıma takılan bir konudur. Haftada 1 gün yayınlanacak projenin matematiksel hesabını yaparsak 1 ayda 4 defa ekrana gelince, 3 ay sonra 12. bölüme ulaşmış oluyor. Yani anlaşma 3 aylık oluyor ama 13. bölüm ile 1 fazladan gün ekleniyor. Hiçbir mantıklı açıklaması olmadığı gibi sırf birileri 13 rakamını belirledi diye bizim yerli kanallar da 13 bölümlük anlaşma yapıyor. Halbuki 12 bölüm olması 3 aylık bir yayına denkleşiyor. Böylesi daha doğru ama ille de 13 olmalı. (Bir fazladan bonus olsun diye 13 yapılıyor diye düşünmeyin, yayından kalkacak bir yapım ilk 3-4 bölümde sonlandırılacak şekilde sözleşme yapılıyor.) Yani işin sadece 13 rakamıyla alakası var.
'Bizimkiler 12 yapsın diyemiyorum'' çünkü yapımlarımızın yabancı ülkelere satılabilmesi için buna mecburlar. Adamlar 12 bölümlük bir yapımı '1 bölüm eksik' diye nitelendiriyor. Her alanda olduğu gibi, dünyayı kendi düzenlerine mecbur ediyorlar. Fakat, benim bakış açım farklı. Eğer güçlü bir yapım şirketi olarak benim bir işimi beğendiyseler, benim bazı kurallarımı kabul etmek zorundalar. Kabul edilmiyorsa, ''Yok kardeşim satmıyorum'' demeyi tercih ederim. Yapımcıların güvendiği projelerde 12 bölümü de 112 bölümü de kabul ettirmeleri mümkün. Yeter ki ipleri ele alacak özgüven olsun. Yoksa 13'e devam.
Peki, bu 13 rakamının acaba Gayimüslim inanışlarıyla bir alakası olabilir mi? Tetrafobi olarak adlandırıldığına göre her şey olabilir. Gayrimüslimler inanışlarına göre 13 rakamına rastlayan savaşlarda mağlubiyetler yaşamışlar, Hz.İsa'nın davetsiz misafiri 13. havari tarafından ihanete uğradığına inanıyorlar, yine inançları gereği Müslümanlar için değerli olan günleri uğursuz kabul ediyorlar. Bir otelde 13 numaralı odada kalmadıkları gibi, bazı otel katlarında 13 numaralı oda bile bulunmuyor. Yolculukta 13 nolu koltuk yok vb. bir sürü uygulama ve inanışları var. Hepsinin temelinde, ''Müslümanlar için kutsal olan bizim için lanetlidir'' inanışı var. En önemlisi de inanılmaz bir biçimde rakamlar, semboller ve şifreler üzerine kafayı takık durumdalar. Bunu her yere yayabilmek için televizyonu, reklamları ve filmleri sıkça kullanıyorlar.
Hakarete varmadığı sürece inançları böyle olduğu için kullanmalarında benim açımdan sakınca yok. Ben, bunlara inanan ve sürüye takılıp giden Müslümanlara hayret ediyorum. Bu yüzden bilinçlendirmek adına bu yazıyı yazdım.
HABER: fortuna Zafer
fortunaTV'deki TÜM YAZILARI İÇİN BURAYA TIKLA.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düzgün dille ve itham hakaret içermeyen yorumlarınız, editör onayından sonra yayınlanmaktadır. www.fortunaTV.com