Futbola yeni başlayacak ve yeni kaleci olacak sporseverlere de örnek olması için kendi anımı anlatıyorum. Okuyucularımın bildiği gibi 1976 Antalya doğumluyum. 1996'dan beri İstanbul'da yaşıyorum. Tüm iş hayatlarını memleketim Antalya'da spor yöneticisi olarak geçiren anne ve babam, sporcu abim ve sporcu ablamla birlikte komple sporcu bir aileden geliyorum. Bu yazımda, spor hayatımdaki futbol ve kalecilikten bahsedeceğim. Çocukluğumda, futbolcu abim beni kanat-forvet yetiştirmek için çok çalıştırdı ama ben her gün Antalyaspor kalecisi Ayhan Yakar'ın kale arkasında oynuyor, onu izliyor, tavsiyelerini dinliyor ve Hollandalı Adnan Gülek'le gazozuna penaltı frikik atışmalarından etkileniyordum.
Kendi bilmiyor ama saçlarının arkasının uzunluğu ve futbol stili sebebiyle biz Adnan abiyi Pierre Littbarski'ye benzetirdik. Yine bir gün idman sonunda beni kaleye geçirdiler ve Adnan abi ceza sahası sol çizgisinden frikik kullandı. Uzak üst köşeye giden topu kurtardığım için benden daha çok sevinerek kola ısmarlamışlardı. ''Size de alıyım mı'' demiştim ama o gün anlayamadığım bir şekilde ''Yok bize yasak'' demişlerdi. Futbolcu beslenmesinin ne olduğunu bilemeyecek kadar yaşım küçüktü tabii. O günkü kurtarışım bir çocuk için unutulmazdı (Bence kurtarmıştım). Top köşeye giderken Ayhan abiden sekmişti ben de aynı anda uçarak elimle kurtarmıştım ama top suratıma da çarpmıştı. Ayhan Yakar abi, Adnan Gülek abiye ''Yavaş vursana çocuğa bir şey olur'' demişti. Ben de, ''Ayhan abi niye dokunuyorsun, bana bir şey olmaz. Ben kurtarırım'' demiştim. Futbolda özgüven böyle bir şey herhalde. (Tüm detayıyla halen de unutmamışım).
''Kaleci olsam Ayhan Yakar abi gibi uçarım, oyuncu olursam Adnan Gülek abi gibi frikik atarım'' diyordum. Normalde kaleci değildim, 11 numara uğurlu formamdı ve kanat-forvet oynuyordum. Adnan abi gibi iyi frikik atmak için de çok çalışıyordum. Okulda, mahallede, sadece ''Kaleci bulunamayan maçlarda mecburen kaleye geçerdim ama penaltı ve frikikleri de yine ben kullanırdım. Zaten kaleye de o şartla geçerdim. Kalede olsam da bu yüzden maçlarda golüm olurdu.'' (Profesyonel futbolda düzenli olarak gol atan kaleciler, Chilavert, Rogerio Ceni, Higuita olarak bilinir.)
Çim sahanın hayal olduğu ve toprak sahanın bile ayrıcalıklı olduğu günlerde Antalyaspor eski stadının yanındaki nizami ölçülü toprak sahada (taş gibi sert zemindi) okul takımı seçmelerinde kalecimiz eksikti. Hoca; ''Zafer ben seni zaten takıma alıcam. 11 numara senin. Bugünlük kaleye geç'' dedi. Herkes seçilebilmek için kıran kırana mücadele ederken, ben çok rahattım. Penaltı kurtardım, beton gibi zemine alışkın olduğum için 90'a giden topları uçarak çıkarttım. Maçın ikinci yarısı Antalyalıların bildiği o sert yağmur başladı. Çamur ve balçık haline gelen sahada kornerden gelen bir yan topu uçarak yakaladım ve hemen uzun oynadım.
Spor ayakkabımın burnu patlamış ve içi çamur dolduğu için ağırlaşmıştı. Krampon, tekmelik nerdeee, o yıllarda bulmamız çok zor ve astronomik fiyata alınır. Belki inanılmaz gelecek ama (sert plastik) boş cif deterjan şişesinin tek tarafını keserek içine sünger dikerdim. Üzerini de çorapla kaplayarak kaval kemiğimin üstünde ayağıma geçirir ve tekmelik yerine kullanırdım (Çok iş görürdü). Sonraları eldiven bulabiliyorduk ama ilk zamanlar o da yoktu. Top gelir, parmağım çıkardı ve tık diye parmağı yerine takıp hiç ara vermeden maça devam ederdim. (Şimdiki kaleciler kemikli eldiven kullanıyor ama en ufak darbede yerden kalkmıyor.) Bizler o şartlarda futbol oynardık.
İşte yine öyle bir gündeydi maçımız. Eskiler derler ya, ''Yüzünü köpek yalasa doymaz'' diye. Tam o şekilde çamur yumağı olmuştum. Üstümü başımı temizlerken bir anda kalenin yanında abimi gördüm. ''Sen neden kaledesin'' dedi. Çok korktum. ''Abi aslında kaleci değilim 11 numarayım ama adam eksik. Bugünlük kaledeyim'' dedim. Abim de ''Aferim çok iyi kurtarış yaptın ama topu acele kullandın. Sağ kanattan başlatmalıydın.'' diye bir tavsiye verince rahatladım. O gün gol yemedim.
Seçilenler açıklandığında ''11 numara değil 1 numara'' olduğumu görünce çok şaşırdım. ''Hocam ama ben kaleci değilim'' dedim. ''Oğlum ben senin yaşında böyle kaleci görmedim. Küçücük boyunla koskoca kalede 90'a gidenleri çıkarttın. Penaltı kurtardın. Birebirde adamların ayağındaki topları bile tereyağından kıl çeker gibi aldın. Zaten en iyi kaleciler forvetlerden çıkar. Sen de bundan sonra kalecisin'' dedi. Çocukça sevindim, ''Demek ki iyi kaleciymişim'' diye düşündüm ve abimden gizlice okul takımında kaleci olmuştum. Uzun bir süre abim benim kaleci olduğumu bilmedi ve bana şut, vole ve kafa vuruşu çalıştırmaya devam etti. Maçtan geldiğimde ''Gol attın mı'' diye sorduğunda cevabım ''evet'' oluyordu. Yalan da değildi, çünkü halen penaltı ve frikikleri ben kullandığım için gol de atıyordum.
Artık kaleci kıyafetleri edinmeye de başlamıştım. Tamam, babamız spor müdürüydü ama devlet malını alıp bize kullandırmazdı. Kendi imkanlarımız neye elveriyorsa onu kullanıyordum. Zaten benim gibi haftada bir ayakkabı patlatan çocuğa imkan dayanmazdı. En azından bir eldivenim, konçlarım ve futbol topum vardı. Artık kaleci olabilirdim. Başta anlattığım gibi o günden sonra Antalyaspor Kalecisi Ayhan Yakar'ı daha dikkatli izlemeye başladım. Koskoca eldivenleri bana giydirir ve kısa idman yaptırırdı. Antrenman tekniklerini bazen onunla bazen de kendi başıma uygulardım. En önemlisi, kendi abime de ''Artık Kaleciyim'' diyebildim.
Babamın görevi gereği her günüm stadyumda geçiyordu. ''Ben antrenman yapıcam, şu yüksek atlama minderini çekebilir miyiz? Bana bir şut çekin minderin üstünde plonjon yapayım'' diye ısrarla durdurduğum tüm personelin ''Tamam ama baban bize kızmasın, sonra malzemeleri yerine koymayı unutma'' diyerek sevilen bir çocuk olduğumu bana hissettirmeleri güzeldi. Minderler yumuşak ve içe gömüldüğü için kalecinin sıçrama ve refleks özelliklerine çok faydası olduğunu fark etmiştim. Maçlarda, olmadık ters topları çok rahat reaksiyonlarla çıkartıyordum. Hayret ederek ''O topu nasıl çıkarttın'' dediklerinde, bana çok basit top gibi geliyordu. Çünkü minderde uçtuktan sonra zeminde sıçramak daha da kolaylaşmıştı.
O halde suyun da böyle bir katkısı olabilirdi. Plajlarda kum çakıl zeminlerde ve diz kapağı altına kadar suyun içinde kendimce plonjonlar yaparak antrenman teknikleri geliştirdim. Arkadaşlarımdan topu havuza doğru atmalarını istiyor ve depardan uçarak suyun üstünde kurtarış yapmaya çalışıyordum. (Haberlerde rastlamışsınızdır, yakın zamanda buna benzer bir çalışma tekniğini bazı antrenörler de uygulamaya başladı). Kemiklerim güçlensin diye beton ve asfalt zeminlerde sağa sola uçtum, çok eşofman, çok dizlik eskittim. (Asfalt zeminde kalecilik, zımpara üstünde yuvarlanmak gibidir).
Aynı yıllarda Antalya'dan Türkiye ve Dünya şampiyonu atletler çıkıyordu. Ablam da takımın ciritçisi olduğu için tüm sporcularla beraberdik. Onlarla açma germe çalışmalarına katılırdım. ''Maratonda 24 tur atılıyor. 400 metreden kaç metre koşulduğunu hesapla'' diye söylendikten sonra haftada 1 gün pistte 24 tur atmaya başladım. 9600-10Bin metreyi tamamlamadan kesinlikle koşuyu yarıda bırakmazdım. Sanırım bu da sporda disiplin oluyordu. Kondisyona katkısı çok olmuştu. Her maç bitiminde 2 tane daha oynayacak kadar enerjim oluyordu.
Açık tribün altında bisiklet takımının yeri vardı. Onlardan boşta kalan bir bisiklet yakalarsam bisiklet antrenmanı da yapardım. Açık tribünden kale arkasına kadar uzanan bir tünelden sahaya çıkılıyordu. Çok serin olan o tünelin merdivenlerinde in-çık yaparak çalışırdım. Bir de, kapalı spor salonunu boş yakaladığımda yine personel bana yardımcı olurdu ve hentbol kalesini kurarlardı. Benim için salonda 1 tane ışık yakarlar ve yine derledi ki; ''Baban görmesin bize kızar. İşin bitince haber ver ışığı kapatalım.'' Ben o salonda bile kalecilik yapardım. Oyuna uzun top sokar gibi diğer potaya basket atmaya çalışırdım. Böylece topu oyuna elle sokmak konusunda kendimi geliştirmiştim. Yetmezdi bir de ayağımla basket atmaya çalışırdım.
Plaj Voleybolu ve Salon Voleybolunun da çok katkısı oldu. Bu kadarıyla kalmadım ve o dönem babamın verdiği kaleci antrenmanı teknikleri kitaplarını da okudum. (Babamın spor camiasıyla ilgili kısmına da başka bir yazıda yer vereceğim). Buraya yazdıklarımdan çok daha fazla sporla alakam olsa da kesinlikle hiper aktif biri olduğumu düşünmeyin. Spor sevgisi ve biraz da oyun çocuğu olmanın getirisi olarak bütün okul yıllarım sporla geçti. Hiçbir antrenman mecburiyetim olmadığı ve kimseye hesap vermem gerekmediği halde çok ciddi şekilde her gün idman yaptım. Aile mesleği gereği ''komple sporcu'' olarak yetiştik.
Halen giydiğim grafitti modelli rengarenk kaleci formam, Ayhan Yakar hocanın o dönemlerinin tasarımını yansıtıyor ve günümüzde kolay bulunamıyor. Formaları kadar, kaleci Ayhan Yakar'dan gördüklerim de hep aklımdaydı. Çok faydasını gördüm. Lise yıllarımda yine Antalyaspor kalecisi Bener Aydınlık'ı yakından izleyerek bir şeyler kapma imkanım olmuştu. Rüştü'nün 3. kaleci olup idmanlarda kale arkasında beklediği günleri de gördüm. Fakat, hayatımda gördüğüm iki harika kaleci örneği Ayhan ve Bener vardı benim için.
Aynı anda lisanslı yüzme ve yelken yaptığım için yıllar ilerledikçe profesyonel olarak kaleci olmayı düşünmedim. O yıllarda lisansın olsa da futbolcu olamamak vardı. (Başka bir yazıda anlattığım gibi, müthiş yetenekli kendi abimin futbolcu olmak konusunda yaşadığı haksızlıklar belki beni böyle bir düşünceye itmiş olabilir.) Kalecilik teklifleri geldiği de oldu ama su sporlarını tercih ettim ve o branşlarda madalyalar kupalar kazandım. Aynı anda amatör kaleciliğe de devam ettim. Futboldan 1 Lira kazancım olmadı. Zaten böyle bir beklentim de yoktu. Fakat yine hiç bir beklentim olmamasına rağmen hayatımda ilk parayı yüzme ve yelkenden kazandım. Çok ufak tefek müsabaka ve madalya ücretleriydi bunlar.
Zaman ilerledikçe ve teknoloji ilerledikçe alışkanlıklar da değişebiliyor. Mesela artık stadyumda maç izlemekten pek zevk almıyorum. Zaten stadyumdakilerin yarısından fazlası b.his oynadığı için takımından kazandığı ya da kaybettiği paraya oranla destek vererek eski tribün kültürünü kaybettirdiler. Sporu spor için seven az sayıda sporsever var. Ben de bir stadyumda maç izlemeyeli en az 10 yıl olmuştur. Evde televizyon karşısında daha çok keyif alıyorum. Bu uzun hikayemden de anlaşılacağı üzere fazlasıyla sporla iç içe olsam da mesleki tercihim 28 yıldır medya üzerine oldu. Ne enteresandır ki meslek hayatımda yüzlerce çeşit tv programı yaptım ama bir tek spor programı yapacak ortam olmadı. Ölmez sağ kalırsak onu da ALTIN KARMA adı altında yapacağım.
Benim spor hayatımda artık tarih tersine döndü. Oyundan ara sıra kaleye geçen biriyken, artık kaleden ara sıra oyuna giren biri oldum. Yıllardır halı saha kalecisiyim ve sadece ihtiyaç olursa oyuna giriyorum. ''Halı Saha Topçusu Bu'' dedikleri adam işte benim. Uzun lafın kısası, futbola 11 numara başladım ama 1 numara kaleci oldum. Eskiden burnu patlamış ayakkabılarla beton zeminlerde futbol icat ederken, bugün üstünde FORTUNA yazan kramponlarımla halı sahalara gidiyorum. Formamın dirseği yırtılsa, eldivenimin dikişi patlasa umurumda olmuyor.
Nereden nereye? Böyle bir devirde, profesyonel kaleci olmanız için tüm imkanlar var. Küçüklere ve genç kardeşlerime örnek olsun ve iyi birer sporcu olsunlar. Bu yazıyı da bugün kaleci Ayhan Yakar hocamızı yıllar sonra tekrar bulduğum için paylaşıyorum. Ayhan hoca aktif olarak profesyonel kaleci antrenörlüğü yapmaya devam ediyor. Adnan Gülek de Teknik Direktör ve Scouting olarak devam ediyor.
NOT: Son fotoğraf, 1986'da çok top eskittiğim, çok ayakkabı patlattığım Antalyaspor eski stadının çimlerinde çekilmişti. O günü hatırlıyorum. Ablam cirit atma Türkiye şampiyonu olmuştu. Ablam antrenman yaparken gazeteciler beni de kareye alarak; ''Ablasının yolunda'' vb. bir haber yapmışlardı. Yazının içerisinde yer alan ilk fotoğrafta kaleci Ayhan Yakar ve kırmızı formalı fotoğrafta kucağında çocuk oturan Ayhan Gülek var. Basın turnuvalarından kalma bir iki kendi fotoğrafımı da paylaştım. Antalyaspor'la ilgili paylaştığım son fotoğrafta ise yazıda bahsettiğim rengarenk kaleci formalarını da görebilirsiniz.
MAKALE: fortuna Zafer
fortunaTV'deki TÜM YAZILARI İÇİN BURAYA TIKLA.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Düzgün dille ve itham hakaret içermeyen yorumlarınız, editör onayından sonra yayınlanmaktadır. www.fortunaTV.com